Ölmez Ağaç: Mitlerden Günümüze Zeytinin Hikâyesi

Ölmez Ağaç: Mitlerden Günümüze Zeytinin Hikâyesi

Epik Başlangıç

Antik Yunan mitolojisinde yeni bir şehrin kuruluşunda, bu şehrin koruyucusu olmak için yarışan iki tanrıdan bahsedilir. Denizlerin efendisi, görkemli ve korkutucu Poseidon ile bilgeliğin, stratejinin ve zanaatin tanrıçası Athena bu yarışa katılır. İki tanrıdan da şehre armağan vermeleri istenir. Armağana göre kentin koruyucusu belirlenecektir. Bunun üzerine heybetli Poseidon üç dişli mızrağını kayalıklara saplar ve kayaların dibinden köpürerek deniz fışkırır. Bu hediye, şehre Poseidon’un vadettiği gücü, hâkimiyeti ve fetihleri temsil etmektedir. Tanrıça Athena ise elini yere dokundurur ve toprağın içinden görkemli bir ağaç yükselmeye başlar. Bu ağaç tüm güzelliğiyle bir zeytin ağacıdır. Meyvesiyle besleyen, yağıyla ışık veren ve gövdesiyle barındıran ulu bir ağaçtır. Tüm görkemine rağmen Poseidon’un armağanı yerine, ömrü uzun ve bereketli hediyesiyle Athena tercih edilir. Böylece şehrin koruyucusu olarak Athena seçilir. Ona ithafen de şehrin adı Atina olur ve onun adına birçok tapınak inşa edilir.

Bu mit yalnızca bir efsaneden ibaret değildir. Antik Yunan kültüründe zeytinin ne denli önemli olduğunu betimlemesi açısından da kayda değerdir. Antik metinlerde Herodotos’tan Apollodoros’a, Pausanias’tan Ovidius’a kadar birçok yazar bu hikâyeyi farklı biçimlerde aktarmıştır; hatta etkileri bugün farkında olmasak da birçok kültürde yer etmiştir. Zeytin ağaçları hâlâ bilgeliğin, bereketin ve barışın sembolleridir. Ancak arkeoloji bize gösteriyor ki, zeytin ağacının insanlık tarihindeki yolculuğu mitlerden bile daha eskidir.

 

  • İlk izler: Zeytinin evcilleştirilmesi yaklaşık M.Ö. 6000-4000 yıllarına dayanır. En eski bulgular Levant bölgesinde (bugünkü Suriye, Filistin, İsrail) ve Girit adasında bulunmuştur (Zohary & Spiegel-Roy, 1975; Zohary, Hopf & Weiss, 2012).
  • İlk üretim: Zeytinyağına dair sistematik üretim kanıtları ise M.Ö. 2500 civarında Minos uygarlığına aittir. Girit’te taş presler ve devasa saklama küpleri (pithoi) bulunmuştur (Branigan, 1970).
  • Kullanım alanları: Antik çağda zeytinyağı yalnızca bir yiyecek değil, aynı zamanda lamba yağı, kozmetik, ilaç ve dini ritüellerde kullanılan çok yönlü bir maddeydi (Toussaint-Samat, 1994).

Roma İmparatorluğu’nda Zeytinyağı

Roma döneminde zeytinyağı üretimi ve ticareti devasa boyutlara ulaşmıştır. İspanya’daki Baetica bölgesi, Roma’ya en büyük ihracatçı konumundaydı. Yılda yaklaşık 50 milyon litre zeytinyağı Roma’ya taşınırdı (Mattingly, 1988). Bu devasa ticaretin kanıtı bugün hâlâ görülebilen Monte Testaccio tepesidir. Roma’da Tiber Nehri kıyısında yükselen bu yapay tepe, tamamen kırık amforalardan oluşur. Yalnızca zeytinyağı ithalatının yarattığı atıkların bile böylesine büyük bir dağ oluşturması, antik ekonomide zeytinyağının önemini gözler önüne serer (Remesal, 1998).

Zeytinyağı yalnızca tüketim için değil, aynı zamanda askerî lojistikte de kritik bir üründü. Roma lejyonlarının yiyecek rasyonlarında zeytinyağı vazgeçilmez bir unsur olarak yer alırdı (Garnsey, 1999).

Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Zeytinyağı

Osmanlı İmparatorluğu döneminde zeytinyağı özellikle başkent İstanbul’un aydınlatılması için stratejik bir üründü. Midilli, Ayvalık ve Ege kıyılarından gelen yağlar, camilerin, sarayların ve sokakların ışığını sağlıyordu (İnalcık, 1994). Bu dönemde Aydın ve çevresi de giderek önem kazandı. Büyük zeytinlikleriyle tanınan Aydın, yalnızca yerel tüketim için değil, aynı zamanda İzmir limanı üzerinden yapılan ihracat için de başlıca üretim alanlarından biri oldu (Faroqhi, 1999).

Özellikle Ayvalık ve Aydın hattı, 19. yüzyılda Osmanlı’nın zeytinyağı üretiminde öne çıktı. Nüfus defterleri ve tahrir kayıtları, Aydın’daki köylerde hanelerin önemli bir kısmının zeytin ve zeytinyağı üretimiyle uğraştığını gösteriyor. Cumhuriyet döneminde de bu gelenek devam etti; Aydın, Balıkesir ve İzmir ile birlikte Türkiye’nin en güçlü zeytin üretim merkezlerinden biri haline geldi (Çizakça, 1993).

Bugün Aydın, yalnızca üretim kapasitesiyle değil, Memecik gibi kendine özgü zeytin çeşitleriyle de öne çıkar. Bölgedeki uzun ömürlü zeytin ağaçları, yüzyıllardır süregelen tarımsal belleğin canlı tanıklarıdır.

Modern Bilim ve Zeytin Ağacının Sürekliliği

Günümüzde yapılan genetik araştırmalar, dünya üzerindeki tüm kültür zeytinlerinin kökeninin Doğu Akdeniz’deki yabani zeytin (Olea europaea var. sylvestris) olduğunu ortaya koymuştur. DNA analizleri, Levant bölgesinde başlayan evcilleştirmenin zamanla Ege, Anadolu ve Batı Akdeniz’e yayıldığını gösterir (Besnard et al., 2013).

Zeytin ağaçlarının uzun ömürlülüğü de modern bilimsel çalışmalarla kanıtlanmaktadır. Lübnan, Girit ve Filistin’de 2000 yılın üzerinde yaşa sahip olduğu düşünülen zeytin ağaçları hâlâ meyve vermektedir (Kaniewski et al., 2012). Bu, zeytin ağacının yalnızca bir tarım bitkisi değil, aynı zamanda insanlık tarihine tanıklık eden bir canlı anıt olduğunu gösterir.

Aydın özelinde yapılan araştırmalar ise Memecik çeşidinin yüksek polifenol içeriğiyle dikkat çektiğini, hem duyusal özellikleri hem de sağlık faydaları açısından uluslararası alanda öne çıktığını göstermektedir (Yıldırım et al., 2010).

Zeytin ağacı, mitolojiden Osmanlı arşivlerine, Roma amforalarından modern DNA laboratuvarlarına kadar uzanan bu yolculuğuyla, medeniyetin en güçlü tanıklarından biri olmayı sürdürüyor.

Günümüz ve Türkiye’de Yasal Tartışmalar

Binlerce yıldır insanlığa ışık, besin ve kültürel anlam sunan zeytin ağacı, Türkiye’de uzun süre yasa ve anayasa ile koruma altındaydı. Ancak geçtiğimiz aylarda tüm itirazlara rağmen çıkarılan yeni düzenlemeler, zeytinlik alanların imara ve madencilik faaliyetlerine açılmasının önünü açtı. Bu durum, yalnızca bir tarım meselesi değil; aynı zamanda kültürel mirasın, ekolojik dengenin ve binlerce yıllık bir belleğin tehdit altına girmesi anlamına geliyor.

Zeytin, bugün hâlâ kıymetli bir ürün ve Türkiye üretimde lider ülkelerden biri. Ancak birçok hane için hâlâ ulaşılması zor ve pahalı. Buna rağmen rant uğruna, inatla ve hırçınlıkla zeytinliklerin talan edilmesinin önü açılıyor. Oysa “ölmez ağaç” diye bilinen zeytin, binlerce yıldır insanlığın yanında olmuş, onu beslemiş, barındırmış ve yaşatmıştır. Bildiğimiz medeniyet bile zeytin ağaçlarının bağrında yeşermiştir. Bugün alınan kararlar ise bu simgeye ihanet niteliği taşımaktadır.

Uluslararası karşılaştırmalara bakıldığında, İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi zeytin varlığı yüksek olan ülkelerde devlet politikaları çoğunlukla zeytinliklerin korunmasına yöneliktir. Örneğin İspanya’da Andalusia bölgesinde zeytinlikler hem tarımsal miras hem de turistik bir değer olarak koruma altındadır (Gómez-Limón & Picazo-Tadeo, 2012). Yunanistan’da da zeytinlikler, kültürel peyzajın bir parçası olarak UNESCO Dünya Mirası listesine aday gösterilmiştir (Kizos & Vakoufaris, 2011). Türkiye’de ise tam tersine, ekonomik rant baskısı çoğu zaman ekolojik ve kültürel değerlerin önüne geçmektedir.

Bu yazı, yalnızca geçmişi anlatmak için değil, bugüne de bir ses bırakmak için kaleme alınmıştır: Zeytin ağaçları medeniyetin tanıklarıdır; onları yok etmek, kendi hafızamızı silmek demektir. Bir zeytin ağacının gölgesinde binlerce yıllık medeniyetler yeşerdi, uygarlıklar ayakta kaldı. Bugün alınan her yanlış karar, yalnızca birkaç ağacı değil; insanlığın ortak belleğini, toprağın bereketini ve gelecek kuşakların hakkını da yok saymaktır. Zeytin ağacına kıymak, aslında kendi köklerimize baltayı vurmaktır. Ne de olsa geçmişini bilmeyen milletler yok olmaya mahkûmdurlar. Hele ki geçmişini talan edenleri varın siz düşünün. 

Kaynaklar (ek):

  • İnalcık, H. (1994). An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300–1914. Cambridge University Press.
  • Faroqhi, S. (1999). Subjects of the Sultan: Culture and Daily Life in the Ottoman Empire. I.B. Tauris.
  • Çizakça, M. (1993). A Comparative Evolution of Business Partnerships: The Islamic World and Europe, with Specific Reference to the Ottoman Archives. Brill.

 

Blog Yazıları içindeki tüm yazıları gör

0 yorum

Yorum bırakın

Not: Yorumlar yayınlanmadan önce onaylanır.