-
En net çocukluk anılarımdan birisidir. Dedemlerin zeytinliğine hasata gidilirken annem beni bırakacak yer bulamadığında yanında götürürdü. İş yoğun ve meşakkatli, küçücük kızını oyalamak için annemin oyunlar uydurduğunu hatırlıyorum. Bu oyunlardan biri ise eğer ben de uslu durursam şirinleri zeytin ağaçlarının arasında, mantardan evlerinin içinde bulabileceğimdi. Hala dün gibi hatırlıyorum, nasıl şevk ve heyecanla o bahçede, o kocaman zeytin ağaçlarının arasında o köyü aradığımı.
Şimdi aradan neredeyse 30 yıl geçti. Ben ise hala hayallerimi, hayallerimin dünyasını o zeytin ağaçlarının arasında arıyorum. Bu zaman içinde ise ben çok değiştim. Büyüdüm, artık şirinlerin köyünün aslında var olmadığını da biliyorum. Ama zeytin ağaçları benim için hep hayallerimin kaynağı, yolumu kaybettiğimde nereden başlamam gerektiğini bana hatırlatan birer mihenk taşı olarak hep kalbimde kaldı, hala da kalbimdeler. İşte Philema’s markamızı ailemle birlikte kurarken içimdeki coşkunun ve heyecanın kaynağı ve ilhamı buydu.
18 yaşıma kadar aydında orta-alt sınıf bir ailenin kızı olarak hayatımı sürdürdüm. Azimli ve çalışkandım. 18 yaşında hayatımın en önemli dönüm noktası olan Boğaziçi Üniversitesi serüvenim başladı. 5 yıl boyunca, hala daha hayatımın en güzel zamanları olarak anımsadığım üniversite hayatımda inanılmaz arkadaşlıklar edindim. Dünyaya, hayata ve en önemlisi de kendime olan bakışım değişti ve şekillendi. Okul bittikten sonra da yüksek lisansımı yapmak için Çin’e gittim ve 3 sene de orada hem okuluma devam ettim hem de çalıştım. Yabancı bir memlekette, hem de evimden bu denli uzakta bir yerde bir başıma yeniden kendime bir hayat kurdum. Çok güzel deneyimler edindim.
Ama hep bir şeylerin eksikliği vardı. Tam o zamanlarda sonunda bu eksikliğin neden olduğunu anladım. Ben zeytin ağaçlarının yetişmediği, kök salamadığı topraklarda Ege’den uzakta yaşayamıyordum, yaşamak istemiyordum. Zeytin Ağacının kök salamadığı hiçbir yerde ben de köklerimi büyütemiyordum. Bu nedenle okul biter bitmez, memleketime geri döndüm.
5 yıl boyunca bir tarım firmasında her türlü işi yaptım. Doğayla, memleketimle ve ailemle yeniden ama farklı bağlar kurmaya başladım. Geliştim, öğrendim, tecrübe edindim ve birçok insan tanıdım. Tarıma ve özellikle Türkiye’de yapılan tarıma olan ilgim ve bilgim arttı. Bu serüvenin ardından ise, sadece birkaç ay evvel artık her zaman hayalini kurduğum, içimdeki en büyük uhde kalan kendi zeytinyağı markamı kurmak üzere çalıştığım işimden ayrıldım ve kolları sıvadım.
Belki bugün artık çok klişe geliyor olsa da Herodot’un dediği gibi gökyüzünün altındaki en güzel yer yüzü namına sahip memleketimde, şanına yakışır, modern, sıcacık ve eğlenceli bir marka kurmanın ve belki bir gün bunu tüm dünyaya duyurmanın hayali ile yanıp tutuşuyorum bugün.
Markanın ismine gelecek olursak da evvela kelimenin anlamını açıklamam gerekir. Philema Yunanca’da “öpücük” anlamına gelen; daha çok aile ve arkadaşlar arasındaki sevgi ve gönül bağını ifade ederken kullanılan bir kelime. Marka ismi olarak bu kelimeyi seçmemin nedeni ise kelimenin kendisinde saklı. Philema’s zeytinyağları ile başarmak istediğimiz bazen hayatın hızlı akışı ve debdebesi içinde hatırlamakta zorlandığımız sevgiyi ve sıcaklığı yeniden yeşertmek. Çünkü zeytinin ve zeytinyağının benim ve ailem için her zaman uyandırdığı hisler bunlar. Zeytinyağlı bir yemekte anne sevgisini, baba şefkatini ev huzurunu hissederim. Kalabalık sofralar, tatlı sohbetler, sıcacık evler aklıma gelir hep. Müşterilerimiz de tıpkı bizim gibi hissetsinler istedik.
Bunun yanı sıra, bir nedenim daha var ki hala daha burnum sızlamadan bu konuyu konuşamam bile. Her insanın hayatında öyle ya da böyle taparcasına sevdiği, her şeyiyle örnek aldığı birisi vardır. Bu kişi benim ve ailem için canımızdan çok sevdiğimiz ve hala her gün özlemini çektiğimiz dedemiz Alim Ağaçcıoğlu’dur. O belki de benim zeytin ağaçlarına olan sevgimin ve tutkumun da kaynağı. Çünkü hayatımda hiç onun kadar dirayetiyle, duruşuyla, görkemiyle ve sakinliğiyle yer yer de hırçınlığıyla zeytin ağaçlarına benzeyen kimseyi ne görebildim ne de bulabildim.
İnsan hafızası haindir, er ya da geç size ihanet eder ve anılar birer birer yok oluverir zihninizden. Dedemiz bu dünyadan göçeli 10 yılı aştı. Her ne kadar hayatımın her günü onunla olan anılarımı bu ihanete yitirmemek için anımsamaya çalışsam da bazı şeyler yok olmaya başladı. Lakin bir tek şey bir gün son nefesimi verirken dahi benimle beraber olacak. O da dedemin çalışmaktan nasır tutmuş elleri ile yanağıma dokunup, şakaklarıma kondurduğu öpücükler.
Bu nedenledir ki dedelerine aşık kız çocukları ve daha niceleri belki de şimdilerde yitirdikleri, anımsamakta zorlandıkları o sevgiyi ve şefkati tekrardan anımsayabilsinler diye markamıza bu ismi verdik. Her zaman kalbimizde yaşayan, yokluğu her gün kalbimizi acıtan ama yine de her gün yeniden ayağa kalkmamıza sebep olan, zeytin ağaçları kadar heybetli ve sevgi dolu adama özlemimizin bir ifadesidir bu isim.
Bugün olduğumuz ve yarın olacağımız her şey için ona borçluyuz ve bu borcumuzu ödemenin imkanı dahi yok, bunu biliyoruz. Sadece kendi dünyamızın küçücük köşesinde ona layık birer evlat olmak için, yaşasaydı bizimle gurur duyacağı işler yapmaya ve bu güzel insanın adının hatırlanmasına vesile olmak istiyoruz. Yaptığımız ve yapacağımız tüm işler başta ona, anne babamıza, ailemize ve memleketimize armağanımız ve saygı duruşumuzdur.
“Zeytin ağaçları öyle güçlüydü ki, fırtınalar kopsa bile köklerinden sökülemezdi. Onların altında oturup, dallarının arasından süzülen ışıklara bakarken, insan hayatın derin anlamını kavrardı. Zeytin, Anadolu’nun karanlığında parlayan bir ışıktı.” – Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi.
Sevgi ve Saygıyla,
Philema’s